Türkiye'deki Stokçuluk Sorunsalı: Sürdürülebilir Tüketim ve Toplumsal Sorumluluk

18.09.2024
Selahattin ÇEKİÇ Selahattin ÇEKİÇ

Filipinler'in sakin ve huzurlu topraklarında ayaklarımı uzatmış, bir yandan Türkiye'deki işlerimi yönetiyorum. Samsun Son Dakika'nın Genel Yayın Yönetmenliği ve SC Medya Danışmanlık'taki dijital medya danışmanlığı ve genel müdürlük görevlerim, bana iki ülke arasında köprü kurma ve küresel bir perspektifle olaylara bakma fırsatı sunuyor. Son zamanlarda Türkiye'de gündemimi meşgul eden önemli bir konu var: stokçuluk.

Küresel bağlamda ele alındığında, stokçuluk toplumların ihtiyaçlarını dengeleyen bir mekanizma olarak görülebilir. Ancak bu denge, belirli sınırlar aşıldığında bozulur. Türkiye'de perakendeciler ve online alışveriş sitelerinin tüketicileri aşırı miktarda ürün almaya teşvik eden reklamları, bu dengeyi tehlikeye sokuyor. Bir ürünün yapay olarak yarattığı talep, özellikle dar gelirli aileler için erişimi zorlaştırıyor ve sosyal eşitliği olumsuz etkiliyor.

Pazaryerlerinin Stokçuluğu Teşvik Eden Reklamları!

Bir medya ve iletişim profesyoneli olarak, sosyal medya platformlarında gördüğüm bu tür reklamları, özellikle büyük kitlelere hitap eden bir alışveriş sitesi tarafından yapıldığında sorumsuz ve düşüncesiz buluyorum. Örneğin, görselde sergilenen aşırı ıslak havlu mendil stoku, açıkça stokçuluğu teşvik ediyor ve bu durum, tüketiciler arasında gereksiz yere panik yaratma potansiyeli taşıyor. Bir alışveriş sitesinin, özellikle temel ihtiyaç maddelerinin bilinçli kullanımını desteklemesi gerekirken, bu tarz kampanyalarla tam tersi bir etki yaratması kabul edilemez. Bu tür kampanyalar, tüketim çılgınlığını ve bencilce davranışları teşvik ederken, asıl ihtiyacı olan bireylerin bu ürünlere erişimini zorlaştırabilir.

Reklamın yayınlandığı platformu kullanan biri olarak, bu içeriğin sadece ticari çıkarları gözetmemesi, aynı zamanda toplumsal değerleri de önemsemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu tarz reklamlar, hükümet düzenlemelerinin yanı sıra, biz medya ve iletişim uzmanlarının da tepki göstermesini ve eleştirel bir duruş sergilemesini gerektiriyor. Bu durumu yakından izlerken, bir yandan da bu sorunun çözümüne yönelik düşüncelerimi şekillendiriyorum. Tüketicilere yönelik bu teşviklerin sadece satışları artırmak yerine, etik pazarlama ve sürdürülebilir tüketim ilkelerine uygun hale getirilmesi gerektiğine inanıyorum. Biz tüketiciler de bilinçli davranmalı, toplumun genel yararını gözeten bir tüketim anlayışını benimsemeliyiz.

Bir medya danışmanı ve yönetici olarak, bu tür konuların toplumda daha geniş bir bilinç ve sorumluluk duygusu yaratmasını umuyorum. Medya olarak yalnızca bilgi vermekle kalmamalı, aynı zamanda toplumsal sorunlara dikkat çekip bu sorunlar karşısında bilinçli ve etik bir duruş sergilemeliyiz. Stokçuluk, kısa vadeli çıkarların ötesinde, tüm toplumu etkileyen bir meseledir. Bu bilinçle hareket ederek, sürdürülebilir ve adil bir tüketim modelini teşvik etmeliyiz.

Filipinler'in dinginliği ile Türkiye'nin dinamizmi arasında gidip gelen biri olarak, her iki ülkenin de toplumsal sorunlara yaklaşımlarından öğreniyorum. Gördüğüm şey ise ister Doğu'da ister Batı'da olsun, toplumsal sorunlarımız ve bu sorunlara bulacağımız çözümler, ortak insani değerler etrafında şekilleniyor.