Memur ve Emekli Maaşlarında Zam: Enflasyon Çarkında Sıkışan Hayatlar

20.09.2024
Selahattin ÇEKİÇ Selahattin ÇEKİÇ

Her yıl olduğu gibi bu yıl da memurlar ve emekliler, maaşlarına yapılacak zam oranlarını büyük bir merakla bekliyor. Merkez Bankası’nın enflasyon tahminleri doğrultusunda şekillenen zam oranları, gelir düzeyini enflasyon karşısında koruyacak gibi gösterilse de, aslında ortada büyük bir dengesizlik var.

Bir yanda ülkenin artan hayat pahalılığı ve temel ihtiyaçların hızla yükselen fiyatları, diğer yanda ise enflasyon oranlarına dayalı "makul" zamlar. Peki, bu zamlar gerçekten yeterli mi? Gerçekçi olmak gerekirse, kağıt üzerinde artış gibi gözüken bu rakamlar, insanların alım gücüne ne kadar katkı sağlıyor? İşte bu noktada ciddi bir eleştiri yapmamız gerekiyor.

Enflasyonun Peşinde Koşan Zamlar

Son açıklanan verilere göre memur ve emekli maaşlarına Ocak 2025’te yapılacak zam oranı yüzde 10,59 olarak öngörülüyor. Ancak bu rakam, yılın ikinci yarısındaki enflasyon oranının yalnızca bir kısmını karşılıyor. Daha da önemlisi, artan gıda, konut, ulaşım ve sağlık giderlerinin hızına yetişmekten oldukça uzak.

2023 yılı boyunca enflasyon oranlarının yüksek seyretmesi, alım gücünü ciddi şekilde eritti. Temmuz ayında alınan yüzde 24,73’lük zam, kısa sürede buhar olup gitti. Şimdi yeni yıl için açıklanan yüzde 10,59’luk zam da benzer bir kaderi paylaşacak gibi görünüyor. Çünkü, her ne kadar enflasyon oranları üzerinden hesaplama yapılsa da, asıl sorun alım gücünün gerçek anlamda artırılamaması.

Gerçek Çözüm Ne?

Enflasyon üzerinden maaş zammı yapılması, mevcut sorunlara geçici bir çözüm gibi görünebilir. Ancak bu, yalnızca bir döngüyü beslemekten öteye geçmiyor. Enflasyon yüksek, zam oranları da ona göre hesaplanıyor, fakat bu yaklaşım insanları her yıl aynı döngünün içine sıkıştırıyor. Hayat pahalılığı arttıkça yapılan zamların etkisi hızla yok oluyor.

O halde ne yapılmalı? Öncelikle, maaş zamlarının enflasyon oranına endekslenmesi yerine, reel alım gücünü artırıcı politikaların geliştirilmesi gerekiyor. Üretim ve tedarik zincirlerinde yapılacak reformlarla, fiyat artışlarının kontrol altına alınması mümkün olabilir. Aynı zamanda, sosyal destek programlarının güçlendirilmesi, düşük gelirli kesimlerin yaşam standardını koruyabilmek için önemli bir adım olacaktır.

Sonuç olarak, her yıl açıklanan bu zam oranları, kağıt üzerinde "müjde" gibi görünse de, günlük yaşamda beklenen rahatlamayı sağlayamıyor. Eğer gerçek anlamda bir ekonomik düzelme isteniyorsa, sistemin temeline inerek, köklü çözümler üretilmesi şart. Aksi takdirde, insanlar her yıl yeniden aynı ekonomik sıkıntılarla yüzleşmeye devam edecek.